Klinik Psikolog Berekatoğlu: Depremzedeler Covid dönemindeki çaresizliği hissediyor
DİYARBAKIR – Maraş’ta meydana gelen depremler 11 ili etkiledi. Örneğin Diyarbakır yıkımdan Hatay ve Adıyaman’dan daha az hasarla kurtuldu. Ancak depremlerde biri boş olan 7 bina yıkıldı ve en son Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıklamasına göre 411 kişi hayatını kaybetti. Hasar tespit raporuna göre 79 binanın acilen yıkılması gerekiyor. Onlarca bina kullanılamaz durumda. Bu nedenle 100 binden fazla insan evlerinde kalamıyor. Evlerinde barınamayanlar köylerine, akrabalarının evlerine veya çadırlarına sığınmak zorunda kaldı.
Geçtiğimiz günlerde 84 sivil toplum kuruluşu tarafından kurulan Diyarbakır Kent Savunma ve Dayanışma Platformu, beyin sarsıntısının açtığı yaraların sarılmasına büyük katkı sağladı. Platformun hızlı bir şekilde organize olması, depremzedelere barınaktan gıdaya yardım etmesi ve depremle ilgili bilgi vermesi sivil toplum kuruluşlarının ne kadar değerli olduğunu gösterdi.
Aslında sadece Diyarbakır’daki Kenti Koruma ve Dayanışma Platformu depremzedelerle dayanışma4 içindeydi. İş adamları, depremzedelerin eşyalarını yerleştirmesi için depolarını açtı. Günlerce sadece depremzedelerin barınması için kafeler kapılarını açtı. Krizi fırsata çevirebilen birkaç fırsatçıyı saymazsak, Diyarbakır dayanışma açısından değerli bir sınav verdi.
Bu ortamda herkes bireysel olarak dayanışmaya katkıda bulunmak isterken, küçük ama etkili kümeler de oluştu. Yakınlarına destek olmaya çalışırken yardım grubu oluşumunu başlatanlardan biri de Klinik Psikolog His Berekatoğlu. Berekatoğlu ve birlikte çalıştığı grup, depremzedeler için toplanan gıdalardan hijyen setlerine, oyuncaklardan giysilere kadar birçok malzemeyi ihtiyaç sahiplerine kendi imkanlarıyla dağıtıyor.
Psikolog Berekatoğlu, yardım dağıtımı sırasında da insanlarla bire bir iletişim kurma fırsatı buluyor. Berekatoğlu ile depremi, depremin etkilerini ve deprem sonrasını konuştuk.
KORKU, MUTLULUK, YARDIM
Deprem gibi afetler genel olarak insanları nasıl etkiler?
Korku, çaresizlik, ‘Sonra bize ne olacak? Özellikle artçı depremlerin devam etmesi nedeniyle çok önemli bir endişe var. Bu nedenle Covid döneminde olduğu gibi şu anda birçok insanda çaresizlik gözlemliyoruz. Herkesin bir kaygı hali vardır.
Bu korku, panik ve çaresizlik hali kendini nasıl gösteriyor?
Bunlar aynı zamanda uyku bozuklukları, yeme sorunları, mide ağrıları ve baş ağrıları gibi fiziksel belirtileri de beraberinde getirir. Altı haftaya kadar akut bir dönem olduğu için bunların hepsini normal karşılıyoruz. Ancak altı haftadan fazla devam ederse travma sonrası gerilim bozukluğuna dönüşebilir.
Bu belirtiler görüldüğünde ne gibi önlemler alınmalıdır?
Bir arada olmak, sosyalleşmek çok değerli. Çünkü kendini kapatan insanların birçoğunda bu belirtiler var. İnsanların bu semptomlarının o izolasyonda da devam ettiği gözlemlenebilir. Yakınlarında bu tip belirtileri görenlerin bir terapiste başvurması veya yanlarında olduklarını, durumlarını anladıklarını ve bunun normal bir süreç olduğunu belirtmeleri gerekir. İnsanlar yas tutmalı ve acı çekmelerine izin verilmelidir. ‘Daha kötüsü var, daha kötüsü de olabilir’, ‘çok şükür yaşıyorsun’ gibi teselli cümleleri yetmiyor. Bu süreçte sadece canlar kaybolmadı, meskenlere gittiler, yaşanmışlıkları da gitti. Muhtemelen bir fotoğraf bile insanlar üzerinde çok fazla maneviyat duygusu uyandırdı ve insanlar onu çekemedi. Bu kayıpların uzun vadede insanların psikolojisi üzerinde önemli bir etkiye sahip olmaya devam edeceğini gözlemleyebiliyoruz. Tabi ki kliniklerde bu etkileri daha sağlıklı takip edebiliyoruz.
‘ÖNCE TEMEL İHTİYAÇLAR’
Büyük depremlerin üzerinden yaklaşık bir ay geçti. Beyin sarsıntısı geçirmiş insanların şu anki ruh hali hakkında ne söyleyebilirsiniz?
İnsanın temel ihtiyaçları ruhsal güçlendirmeden önce gelir. Çünkü bir annenin çocuğu üşüdüğünde o anneye ‘Nasıl hissediyorsun?’ Soru soramazsınız. İnsanların konfor alanlarının güzelleştirilmesi yani temel ihtiyaçlarının karşılanması onların psikolojilerine de katkı sağlayacağı için öncelikle bu kişilerin yaşam koşullarına uygun hale getirilmesi gerekmektedir. Sarsıntının neredeyse birinci ayındayız ve şu anda bu temel ihtiyaçlara ulaşamamış insanlar var. Tam anlamıyla önemli bir düzenlemeydi, herkese ulaştı diyemeyiz. Bu nedenle, insanların hayatta geri adım atması daha uzun sürecektir.
Depremzedelerde korku, telaş ve çaresizlik duygularının yanı sıra öfke de gözlemledik…
Evet, şok yaşayan insanlar aynı zamanda bir o kadar da öfkelidir. Çünkü yardım gelmedi, ihmal edildikleri için, geç kaldıkları için. Özellikle anneler çok endişeli. Kızgınlar çünkü çocuklarının temel ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar. Herkes bir şok halinde. Yani insanlar artık şok ve travma yaşıyor.
Diyarbakır için ne söyleyebiliriz?
İnsanlık gerçekten büyük bir felakete uğradı. Depremden zarar gören şehir sayısı fazla olduğu için önemli bir uyumsuzluk var ama Diyarbakır diğer illere göre biraz daha iyi durumda. Ancak insanlar hala istedikleri alanda istedikleri yerde değiller. Bu süreçte gözlemlediğim kadarıyla hem çadır kentte hem de yardım ettiğimiz insanlarda bir öfke ve endişe hali var. Bir belirsizlik durumu var. ‘Biz ne olacağız? Daha ne kadar böyle kalacağız?’ onlar söylüyor. Pek çok insan ailesi veya tanıdıklarının yanına sığınmıştır ve belli bir süre sonra sığınak gibi hisseder ve yük olduklarını düşünürler. Belirsizlik insanlar için ciddi sorunlara neden olur.
‘ÇADIR KENTİN SORUNLARI VAR’
Depremlerin ardından Diyarbakır’da parklara çadırlar kuruldu. Daha sonra Dicle Nehri kıyısında bir çadır kent kurulmuştur. Ancak halk çadırkentte yaşamayı tercih etmediği gibi, sivil toplum kuruluşları da Dicle kenarında çadırkentin kurulmasına karşı çıktı. Çadır kenti ziyaret edebildiniz. Gözleminize ne oldu?
Çadırkentin kente uzak olması sosyalleşme açısından sorunlara yol açabileceği gibi psikolojik dezavantajlar da oluşturabilmektedir. Dicle Nehri’nin kenarında olması çok önemli hastalıklara neden olacaktır. Hanımlar örneğin çok sıcak bir bölge olduğu için benden güneş kremi istediler. Nehir çok yakın, etrafı tel örgülerle çevrili, önemli sayıda kolluk kuvveti çadırkentte dolaşıyor. Protokol her zaman gelir ve birçok araçla gider. Bunlar aslında çocuklarda ve kadınlarda o travmanın devam etmesine neden oluyor. Çünkü sürekli silahlı polis görmek, o protokol geçişlerini görmek, etrafı tel örgülerle çevrili bir alanda yaşamak çocuklar için kötü bir psikoloji oluşturacaktır. Bunların etkisini uzun vadede göreceğiz.
Sizce şehirdeki parklar daha mı iyiydi?
Şehirde daha iyi yerler vardı. Ulaşım sıkıntısı olmayan bölgeler. Çünkü bu insanlar arasında işe gidip gelenler var. Okula giden çocuklar var. Mesela çadırkentte manav yoktu ve annelerden biri bana ‘Lütfen bize salatalık veya domates getir, oğlum istiyor’ dedi. Kızılay sadece yemek verdiği için alacak bir şeyleri yok. Yaz aylarında ise sıcakların ve tıbbi atıkların Dicle Nehri’ne dökülmesinin neden olduğu hastalıklar olacaktır. Geçen yıl baraj kapağı patladı ve çadırkentin yapıldığı alan sular altında kaldı. Nehir yükselirse tekrar sular altında kalacak. Çadır kentler yangınlara daha uygun olduğu için su kenarında yaptığımız bir açıklama var ama bana pek mantıklı gelmedi. Çocukların çitin dışında ve nehrin kenarında olduklarını da gözlemledim. Evet inançsızlar ve çadırlar çok iç içedir. Ayrıca sosyologlar ve psikologlar da orada olmalı. Bu koordineli olmalı ama şimdilik herkes topu birbirine atıyor.
‘BİR GOFRET ON POZ’
Çadır kentte insanlar ihtiyaçlarına ulaşabiliyor mu?
Çadır kentte gözlemim muhatap bulmanın zor olduğuydu. Birçok eksiklik vardı. Islak mendil bile bulmak zordu. Depoya yönlendiriyorlar, depo boş diyorlar karşı tarafa yönlendiriyorlar. Orada sayım yapıldı. Islak mendil almak için beş çadır gezdim. Kucağında bebeği olan bir anne beş çadırı nasıl toplayabilir? Yani o ilk günlerde durum çok kötüydü. Umarım yakında düzelir.
Emir halledilmiş gibi görünmüyor, ama az önce de söylediğin gibi, protokol her zaman orada…
Evet. Mesela bir anne ‘Bir gofret, on poz’ dedi. Buraya geliyorlar, çocuklara gofret dağıtıyorlar ve bol bol fotoğraf çekiyorlar. İki çocuğu sevindiriyorlar, kameralar çekiyorlar ve sonra çadır kentteki çocukları ziyaret ettik diyorlar. Protokol çadırkenti sorunlar çözülmeden ziyaret ederken, polisin oradaki kalabalıklığı da insanları olumsuz etkiliyor.
KADIN VE ÇOCUK
Sohbetimiz sırasında hep lafın ortasında hanımlardan ve çocuklardan bahsettik. Kadın ve çocukları birbirinden ayırmak mümkün mü bilmiyorum ama mesela kadınlar depremi, deprem sonrası ve çadırda yaşama sürecini nasıl yaşıyor?
Kadınların afetlerden etkilenme olasılığı iki kat daha fazladır. Onlara atfedilen sosyal roller vardır, bu nedenle hanımefendi, çocuğun ve yaşlıların bakımından sorumludur. İşte o iş yükünün artması, konutlarındaki konfor alanlarının kaybolması, hijyen açısından rahat banyo yapamamaları… Mahremiyet sorunu var. Yani bu sorunlar yüzünden tamamen çaresiz bir şekilde bu süreci yaşıyorlar. Kadınlar hakkında başka bir şey söyleyemem. Çaresizler. Yapacak bir şeyleri olmadığı için çaresiz ve korkaktırlar. Kızgınlar, üzgünler, belirsizlik durumundan dolayı çökmüş durumdalar.
Peki ya çocuklar?
Çocuklar, bilirsiniz, oyunlar ve oyuncaklarla yeni koşullara hızla uyum sağlarlar. Kalabalığın içinde olmak, yeni bir yerde olmak çocukları heyecanlandırır. Çünkü ölümün ne olduğunu bilmiyorlar. Titremenin ne olduğunu bilmiyorlar. Ancak altı yaşından sonra depremin verdiği kayıplar ve uyum süreci sorun olmaya başlar. Okul değiştiren çocuklarda bile ruhsal bunalım gözlemlemek mümkündür. Uyku sorunu yaşıyorlar. Öz güvenleri yoktur. Hala uyum sorunu yaşıyorlar. Gelecekte burada muhtemelen iki kat daha fazla çocuk olacak. Ergenlerin daha çok çalışmak için daha istekli olmak istediklerini gözlemledim. Aslında acıyla baş etme sistemidir. Yardım bize geç geldi ama ben onun psikolojisiyle birine koşacağım. Bu aslında bir şifa yöntemidir. Elbette yetişkinlerde görülen ruhsal sorunlar, travma sonrası gerilim bozukluğu onlarda da gözlemlenebilir.
Depremzedeler için bundan sonra ne yapılabilir?
Öncelikle bu kişileri tek bir bilgi altında toplamak gerekiyor. Yani bu depremden etkilenen insanlar takip şeklinde tedavi görmelidir. Ve bu devletin işi. Evet, elbette biz gönüllüler de bu işin içinde olmalıyız. Bu alanda çalışmak isteyen STK’lar bir zemin vermeli ama bu işin iyi organize edilmesi gerekiyor. Çünkü ruh sağlığı şu anda her şeyden daha değerli. Özellikle çocuklar ve kadınlar için takip sistemi ile terapi temeli oluşturmak şarttır. Hanımlar bazı ihtiyaçlarını yüksek sesle söyleyemeyiz. Bu nedenle çadır kentler için kadın gönüllülerin arttırılması gerektiğini düşünüyorum. Kadınların hijyen açısından ihtiyaçlarını doğrudan söyleyebilecekleri alanda kadın sağlığı uzmanları bulunmalıdır. Yemekler Kızılay tarafından sağlandığı için oradaki çocuklar için taze sebze ve meyveler bulunmalıdır. Tuvaletlerin çadırlara uzak olması ve çocuklar için kurulan parkın yanında boş çadırların olması çocukların istismar riskini artırıyor.
Etkinlikler periyodik olarak yapılmalıdır. Sanırım buna benzer bazı analitik şeyler ekleyebilirim.